7 Aralık 2008 Pazar

"YAĞMURU KİM DÖKÜYOR, ÜNZİLE KAÇ KOYUN EDİYOR" AZERBAYCAN'DA?...

Yaklaşık bir ay kadar önce işten genelde yorgun ve bezgin gelen Cemo, bu kez parlayan, afacan bakışlarını yüzüne takmış halde geldi: "Aralık başında iki günlüğüne Azerbaycan'a gidiyorum canım!" (Gerçi afacan bakışlar biraz da freeshop'tan alışveriş yapma olanağı ile ilgili gibi geldi ya, neyse...:))

Ne yalan söyleyeyim, seyahati çok bu aralar, özlüyorum ama değişik yerlere gitmesine de içten içe seviniyorum, gittiği yerlerin arka sokaklarını merak eden bir adam olduğu içi belki...Ve gelip onları bir heyecanla, bir solukta anlattığı için, bir dolu fotoğraf, video kaydı ve müzk CD'si ile döndüğü için...
Efenim, malumat vereyim önce, öyle safariye gitmiyor tabi, ama bu sefer ki ultra resmi, hiper sıkıcı bir temas olacakmış. Kelli felli adamların olduğu, yemeklerin bitmez bir iştahla tüketildiği şu gezilerden (bu detaya dikkat derim).

......................................................
Benim Azebaycan'a olan sempatim lise yıllarına dayanıyor ve elbette Orta Asya, kopuz, kımız, yörük takkesi gibi ırkçı imgelerden kaynaklanmıyor!

İlk lise yıllarında tanıştık ya protest müzikle, hoş o zaman (sene 1996) protest müzik dağarcığmız Grup Yorum, Kızılırmak, Zülfü Livaneli ve Ruhi Su ile sınırlı. Bir de "Enternasyonal"i biliyorduk "enternasyonal" olarak...:) Ama okuyorduk azizim, bazı müzik makalelerinde özellikle komünizmin hüküm sürdüğü topraklarda bilimsel ve disiplinli sanat ve özellikle de müzik eğitimlerinin, etnik öğelerle birleşince muhteşem eserler verdiğini incelemiştik (dikkat ederseniz dinledim demedim, inceledim, sene 1996, kırsalda bir lisedeyim, kırmızı çorap ve süveter giyiyorum, internet yok, en azından bende yok, youtube'un tozu yok! Etnik jazz dinlemek mi??). Bunu pratiğini de ilk olarak "Yıldız İbrahimova"da görme fırsatımız oldu çok şükür(kantinde yenen hamburger yerine bisküviye talim edildi, hamburger pas geçildi, ilçenin en büyük kasetçisine yalvar yakar tek kasetlik siperişler verildi!) ki kendisi Bulgaristan ve Balkan müziği ile ilgili muhteşem jazz yorumlar yapmış bir sanatçıdır(Naim Dilemener mode on). Aslında bu durum, yani "müziği" analiz etmek, insanı, müziği ideolojiler ötesinde ve hatta ideolojiler üzerinde inceleyebilme fırsatına götürüyor. Ardından asıl Azerbaycan'daki potansiyel beni büyüledi adeta. Jazz'a giriş yapıp, etnik makamlarla beslenen (ki adı artık fuisson jazz olarak geçiyor) müziği de keşfedince, müziğin iki dörtlük ölçüde marşlardan ibaret olmadığı gerçeği kafama dank etti tabi! Ufkumuz açıldı, dimağımız genişledi, kulağımızın pası silindi!:)

O Azerbaycan kii, Vagıf Mustafa Zadeh gibi, dünyada ilk kez Hicaz makamı ve Jazz'ı birleştiren bir adamı çıkardı bağrından, ve de piyanosuyla adeta sevişircesine konser veren koleratür soprano hanım kızımızı...Aziza Mustafa Zadeh'i. ("Mugam" söyleyen dehşet sesli halk ozanlarınıı saymıyorum bile...)



















Üniversitede Azerbaycan gerçeği daha bir kanlı canlı çıktı karşıma;o zaman ben sırtında çantasıyla Borusan Kültür merkezinin müzik kütüphanesinde, elimde Jazz dergilerimle, korkunç müzik iştahıyla efendime söyleyeyim, videolar izliyor, araştırmalar yapıyorum heyt bee... Ama "bir musibet bin nasihatten iyidir" demişler ya; kitaplarda okuyoruz hep Azeri müzisyenler şöyleler, böyleler, gözümüzde adeta efsane olmuş bu mütevazi ülkenin insanları...Tanımlara bakılırsa -en azından bize göre- ortalıkta engin müzik bilgileriyle kasım kasım kasılan adamlar arz-ı endam ediyor! Bizde öyledir ya en azından, kıyısından bile bulaşmış olsa biri bu "müzik işlerine", önünden geçemezsiniz, yok öyle!

Bir şekilde aynı kütüphane azmini stüdyo profesyonel vokal yapma girişimlerinde gösterirken (ki hüsranla sonuçlandı anlayacağın sevgili okur, yoksa Sezen Aksu vokalistinden bozma -ya da yapma- bir popçunun satırlarını okuyor olurdun :) bir Azeri müzisyen geldi kayda. "Geldi mi" dedim; gösterdiler, af buyurun, ben diyeyim manav,siz deyin Çorumlu duvar ustası!(manavlar ve Çorumlu duvar ustaları, lütfen dava açmayın!)
Ancaak ustanın maharetini kayda girince gördük (bu arada "usta" elektro gitar çalıyor! Şok bir!) ve ben gecenin ikinci şokunu yaşadım, teknik ayrıntılarla sıkmak istemiyorum sadece şunu söyleyeyim; adam 64'lük nota basıyor ve bunu yaparken gözlerinde, ellerinde ve başka herhangi bir uzvunda, herhangi bir kasılma yok arkadaş! Tıpkı, tıpkıı "Soğuk bir Rus"gibi... Çaldığı partisyona bakarak söyleyebilirim ki bizim gitaristler olsa çalarken tribe giricem diye kesinlikle stüdyonun halı zemininde yuvarlanır olurdu!








Adamın adı Namık Nagdaliyev, YU-Hu diye bir heavy metal grupları var (ki albümlerini dinlemiştim çok şükür!), özellikle de Azerbaycan'da tanınıyorlar ve ciddi bir hayran kitleleri var, adam Haluk Levent'e de çalıyor (ki bir kayıtta yine böyle döktürünce Haluk abimiz "abi böyle çalarsan kardeşim sahnede çalamaz, daha basit bir solo atamaz mısın" diyor, yaa yaa...).

Sonra öğreniyoruz ki, müzik dahisi bu adam Fındıkzade taraflarında bir göz odalı evde karısı ve iki çocuğuyla resmen hayatta kalma savaşı veriyormuş! Bizim artist gitaristlerimiz ortada cirit atarken tabi ya ne olacaktı?

(Çok şükür ki geçtiğimiz yıllarda kendisini "Kıraç" bey oğlumuzun bazı şarkılarının altında -hatta "Senden Başka" klibinde, bestede- imzasını gördük. En azından bir yamuk olmadıysa kendisine, o bir göz odalı evden kurtulduğunu düşünüyorum.)

İşte bu şahitliklerden sonra (ki bir tanesi de benim şan dersi aldığım, altın dişli, korkunç bir müzik dahisi Züleyha Abdullayeva adında bir kadındı, detaya girmiycem, korkunç dahi dedim bir kere!) hayallerimdeki Bakü, bir müzik cennetiydi benim için...

Elbette Cemo'nun valizini yerleştirirken koyduk en değerli eşyamızı, kamera ve fotoğraf makinamızı.

..........................................................................

Gene parlayan gözleriyle geldi Cemo, valiz açıldı, kırışacak kıyafetler saçıldı, geçildi bilgisayar başına, ensesi kalın heyetten ötürü şehri gezememiş, çok üzgün. Ama müzik, ayağına gelmiş.


Alttaki videoda, Azebaycan'ın ünlü sesi "AZERİN" in, bir Sezen Aksu şarkısı olan "Ünzile" nin pırıl pırıl bir sesle ve nemli gözlerle yapılan yorumunu izleyeceksiniz.




Azerin hakkında bilerek fazla şey okumadım, ön yargılı olmak istemedim zira, ancak dinledikten sonra bir iki videosuna göz attım, resmi resepsiyon deneyimli bir sanatçı anlaşılan,biraz ondan hem de SSCB'nin dağılmasıyla ortaya çıkan kimliklerini bastırmakla ilgili enerjinin dışavurumu (ki belki de dillerinden müziklerine kadar "özgün" kalmalarınının sırrıydı ya bu "dışa kapalı" ekonomi!) ile ilgili olarak "milliyetçi" söylemler içeren klipleri de var.

Ama benim dikkatimi çeken Cem'in aktardığına göre, güya Türki Cumhuriyetlerle işbirliği yapmak, aslında kanepe tabağını silip süpürmek için gelen o heyetin (ne hikmetse Batı'da kriz olunca geliyor ya akla alternatifler! Paranın milliyeti yoktur eeyy, bize anlatmayın!) karşısında başka bir Türkçe pop şarkıyı değil de "benim için bu şarkının çok özel bir anlamı var" diyere tüm duygusunu katarak söylediği bu şarkıyı seçmesiydi!

............................................................................................

Biz anladık sanırım AZERİN derdini, hem de şivenize utanmadan o resepsiyonda bile kıkırdayan (bunu da aktardı muhabir sağolsun :), iştahı ve popülist politikaları uğruna sömürme şehveti dinmeyen, dinmediği kayıt boyunca kesilmeyen çatal- bıçak sesleri ve sohbet uğultusundan da anlaşılan o heyete rağmen, "ben"i kağıt üzerinde temsil eden o adamlara rağmen!...

Kendimi solistin duygulu ve bir o kadar teknik, matematiksel ve bilimsel müziğin disiplinli kurallarına sıkı sıkıya bağlı yorumlarına bırakıyorum... Ve düşünüyorum,kimbilir, Cemo'nun dediği gibi, belki "Ünzile" aslında Azerbaycan'dı iştahlı Türk heyetinin gözünde...

Hiç yorum yok: